ALGIDA ENGELLİLİK
Engellileri ayırıyoruz ve sınıflandırıyoruz. Onları toplumsal yaratıklar olarak göstermeyi sonlandırmak gerekir. Halbuki engelli olunmadan önce bir birey, bir kadın ve bir çocuk olunur.
Alain Blanc ve Hanry Jacgues
Mevzuya paralel benim de bir tezim var,
Kısıtlılık hali dehayı zorlar ve engelli olmak (özellikle bu şartlarda) dahi olmayı gerektirir, şeklinde…
Malum önümüz Üç Aralık, Uluslararası Dünya Engelliler Günü
BM’nin onadığı ve 1992’den bu yana konseye üye olan ve olmayan dünya ülkelerine ilan ettiği bu özel günde tüm dünya kamuoyu gibi biz de kendi iç dinamiklerimize engellilik bilincinin doğru aşılanmasına yardımcı olmak ve teşbihte hata olmaz derler, ki ben bunu bir tür salgın rahatsızlık olarak algılıyorum, devletimizin ve toplumumuzun ayrımcı politikalarına ilişkin karşı veya yanlı bir tavır sergilemek maksadıyla, ülkemizde faaliyet gösteren Engelli STK’ları her yıl kendilerine ayrılan bu süre zarfında çeşitli etkinliklerde yer alarak söz konusu hastalığa derman olma umudundan hareketle doğru tanı, teşhis ve tedavi yöntemlerini dile getirerek farklılıklarını ortaya koyup, “bakın biz de buradayız” demeyi başarıyorlar.
Ya çıkıyorlar uygulamalara teşekkür ediyorlar,
Ya da eksikliklerden dem vurup ateş püskürüyorlar.
Bize bir şeyleri hatırlatıyorlar ya, asıl olan o bence.
O da ne? Dersen,
…İşte o saklı mesaj.
Her zaman dediğim konuyla bağlantılı bir sosyal göndermem var,
Lütfen kalbi olana gelsin.
‘Şayet’ diyorum, yaşantım, duruşum ve ideallerim uğruna verdiğim mücadele çevrem tarafından bir mesaj değeri taşımıyorsa ve o mesaj da yerine ulaşmıyorsa, hayatım da dahil olmak üzere bunca çalışmamın gözümde hiçbir kıymeti harbîyesi yok, demektir.
Yani diyorum ki, ben bir şeyleri anımsatmak için gönderildim ‘herkes gibi’.
Ama anlaşılırım, ama yanlış anlaşılırım...
Ama anlatmadan gitmem asla.
Anlatmadan edemem de zaten,
Çünkü anlatmazsam yaşayamam.
Evet, anlatmam lazım, kimseyi kırmadan, incitmeden, rahatsız etmeden
Kendimi tanıyıp, yeteneklerimi keşfedip güçlendirerek bütün ortamlarda yer edinip, üretmem ve var olmam lazım.
Varlığımı, kimseyi dinlemeden, kınayıcıların kınamasına aldanmadan, bütün yargılara meydan okuyup ‘sen sensen, ben de benim’ diyerek inancımla birlikte ortaya koymam lazım.
Bir yaptırım gücü istiyorsam da şayet, bunu önce kendi içimde başarmam lazım.
Böylelikle bütün dezavantajlarımı önüme yığıp onları bir bir, tek tek avantaja dönüştürmem lazım.
Evet, bunları yapmam lazım, bu sığ düzende yok olmamak için, kaybolmamak için.
Belki de en önemlisi, onca sorun arasında yitip gitmemem için, kendi derdimi karşıya doğru aktarmam lazım.
Hem de Allah’tan başka kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak ve kimseden de yardım beklemeyerek.
Şimdi diyorum ki dostlarım,
İşimiz ne kadar zor olsa da,
Toplumların bize acıyıp merhamet göstermesindense bizden korkup titremeleri evladır.
Bu bağlamda ilkeli bir Ders kitabı daha geliyor, bekleyin.
*****
Önceki kitaplarımdan,
Kavramlar algıları belirleyici unsurlardır, tez niteliğindedirler…
Kavramlar algılarımızı, algılarımız ise tutum davranışlarımızı doğurur.
O halde kavramlar sakıncalıysa davranışlarda sakıncalı olur.
Beni doğru tanımlayın.
Can Ahmet Vural
16.11.2016.3
PAYLAŞ