ÇÖZ BENİ ARAP SAÇI
Uzunca bir zaman oldu,
Ve vaktiyle bir yazı kaleme almıştım…
“Karşıyım karşı duruşlara” şeklinde.
Sonra da çağırmıştım insanları koşulsuz teslimiyete, hakkaniyetle.
Günümüzde karşılanan orantısız karşılıklar, karmaşaya, kargaşaya ve dahi karışıklığa neden olmakta…
Susup konuşulanı dinlemek, olanı biteni öylece seyretmek hepsinden evla…
Çünkü ateş ortada…
Ve insanlar, akın akın koşturmakta o yangına,
Ellerinde uzunca yağlı meşaleler, hepsinin derdi karanlıkla…
Usul, yol, yordam ve erkan! Benim ise derdim bunlarla
Ve karanlıklar var olmakta zıttı aydınlıklarla.
Dahi bunların alayı, kendi içimde vuku bulmakta.
Şimdi ne diye küfredeyim ben o karanlığa,
Ne diye boğuşayım karanlığın yarbaylarıyla?
Oysa karanlıklar beslemekteyken şafakları
Ve yine ben, neden tıkayım, gelmemişken daha sonu gelecek olanın yolunu…
Sanki yek ben kaldım bunca saf arasındaki tek uyanık akıllı…
Biliyorum çok acı çekiyorsun ama bunca sıkışmışlığın arasında, dönüşümünün ardından içte cereyan eden büyük patlaman aydınlığın buna ihtiyacı var.
Sonra dedi ki yol gösteren,
“Bir şeyleri değiştirmek istiyorsan işe kendinden başla, düzenin üttüğü çocuk olma!”
Bir de doğruları savun, kendi doğrunu savunma…
Kaldı ki o doğru, kendi çıkarınla ters düşse bile.
Şimdi pek çok konu var burada, seni ilgilendiren
Getir onları bir bir gözlerinin önüne…
Ben de dökeyim inşaAllah dile.
Bunların arasında bir de ben var unutma ve irade…
Sonra yansıtılanlar, maskeli insanlar, paradigmalar…
Senin içinde volkanlar uyandıran kumanda sahipleri,
Esaslı kumandanlar, imparatorlar…
Aslında hiçbiri göründüğü gibi değil.
Sonra dedim ki kendime, hayallerimle göçmeden önce,
“Yahu.. Can Ahmet, sen bunca hayal kırıklığına uğramış birisin, hadi ama itiraf et, düşmanlığın kendine, be çıkarımlarından anladığım, daha ham, yarım porsiyon insan! Kemalata ermeden ne diye uğraşırsın el alemle, ne diye karışırsın hayaller alemine… Bırak onlar dünyalarında mutlular, sana gerçeğin yeter. De ki, onlara, benim gerçeğim bana yeter, de, ve onların hayallerinden çekil, onların hayalini yaşama. Sadrınla kendin ol, adam!”
Patlat alt yazıyı, büyük puntolu olsun,
Seslen, sarp yokuşlardan en ırak yerlere, ücra köşelere,
Başla:
Zorbalıkla ve hunharca kazanılmış bütün hakların karşısındayım…
Ben yalnız kendi dünyamda kendime hakimim…
Karşıdaki duruşum pek bilindik türden değil…
Benim uzletim kaç 40 günü geçti…
Ben severim, sevmektir benim işim…
Ama bu dünyayı değil,
İyiyi, doğruyu, Hakkı ve hakikati…
Severim gerçeğimi, bunca yalanı yıktığım o “acım”ı,
En güzeli ve güzellikleri insanlıkla tutup kaldırmadıkça
N’abayım bana bahşettikleri kuru zaferleri?
Tatlı rüyaları, baldan tatlı kör hevesleri…
Ben senin müşterin değilim
Benim pazarım ayrı…
Sonra, O’na yalvardım,
Al dedim bu darmaduman canımı
Almadı…
Ve Anladım, her güzel şeyin bereketi O’ndan
Ve Hikmeti…
Ve O, sığınılacak tek kapı.
Şimdi yerlere serildiğim gibi,
Yere sermesini de bilirim karşımdakileri,
Ben bu yolu iyi bilirim.
Ama ben o kadar merhametli değilim,
Sanıldığından aksi, değil,
Aksine ve çok iyi niyetliyim…
Elbet bitecek bu sermaye
Ve hissedarlar…
Elde kalacak ameller
Ve işte o malum gün,
Paylanacak pay sahipleri
Acımasızca değil, hakkınca.
Ve o zaman, konuşanın dili dilim,
Vuranın eli, elim olacak.
Ve görenin gözü, iki gözüm…
Ne diye biliyor musun ?
Sabrımın bir mükafatı olarak
Aptal olmayın! Olmayalı(m)!
Sadrımda dolanırken bi arama daha yaptım
Ve şu sonuçlar verdi,
Savaş mağdurlarını hakir görme insan!
Evsizlerden yüz çevirme,
Hastalara ve yaşlıların haline acı,
Ama öyle safsatadan acımak değil hacı…
Ve adaleti adaletsizlikle elinde tutma.
Seni yaratan Rabbine karşı saygılı ve edepli ol.
İşte bu bahsettiğim edep büyük meziyet.
Farkına var, edep!
Dönüş edep.
Ve sus, edep.
Edep hayadandır,
Haya imandan
Son durak güven’e hoş geldin
Ve bu güven yalnızca Allah’tan!
İlla Hu!
Can Ahmet Vural
02.01.2017.4
PAYLAŞ