BEN DE YAZIYORUM İŞTE, Bİ ŞEYLER...
“Bana öyle geliyor”lardan daha fazlası olmaya başladım bu aralar,
Gelmeyi çoktan ve çok arkada bıraktım, düpedüz “olmaya” başladım,
Oldum demiyorum, çünkü, niyet ettim niyet eyledim yarım yamalak, tam kusursuz, eksik gedikli bi şekilde olmaya, heyecanlanıp samimiyetle yeltendim... Sonra ölmeye değil olmadan ölmemeye gelmişim anladım, Heyy, olup da n’oldum, en azından dibine kadar yaşadım oluş(duygu)ları...
Enerjileri topladım etraftan, gördüm geçirdim, göğsüme yatırdım, orada işledim...
Gördüğüme aktım, gördüğüm bana aktı.. aldığımı beynime kazıdım, kağıda aksettim,
Aksatamadıklarım kurcaladı işbu seferde dünyamı, onları da kaldırdım, kondurdum, ben’den kopardım... Bana iyi gelenlerle dünyalar içinde dünyacıklar kurdum,
Sustum durdum, tutuldum, paylaştım açıldım rahatladım mı noldum, bilakis harcadıkça harcandım... tükettikçe tükendim, paylaştıkça azaldım...
Sanki çok tandır olmuş/um gibi sanrılar da görülmeye başladı gözüme,
Uzaklaştım, uzaklaştıkça da kayboldum ama çook.. Kendime kaybolan zamandan pay ayırdım
Üç dünya gördüm, üçe bölünüp üç an da’n birden yaşadım...
O gerizekalılar her zerremle beni üç parçaya ayırıp üç farklı dünyaya gömmüşler, farkına vardım!
Ve beden dağına hapsolunan bendeniz, oluş mücadelesini üç dünyandan birden yaşayıp sürdürdüm, Üçünden geçip, Bir’e yöneldim, en nihayetinde yorgun argın vardım, maalesef diyemiyorum, demeyi istedim, çok isterdim... Bu oluş öylesine bi oluş hırsıydı ki, olmadığım dünyandan siluetimi kazıdım, ait olduğumu sandığım dünyada resmimi büyüttüm, hiç olmadığım dünyadan iyice çekilip kendime olacağım dünyalardan kombine yer açtım.. Sonra, yıktım... Fırsatsızlıktan... işsizlikten... inançsızlıktan... elimde ne var ne yok hepsini, kurduğum tüm alemleri, tüm beklentilerimi, geliştirdiğim savunma mekanizma mı, içimdeki umut ve niyazla kaldırdığım o büyülü mabedi darmadumana çevirip yıktım... öldüm sandım, ama dirildim!
Dirilirken, üç farklı dünyadan zerrelerimin çağrıldığını duydum, doğar doğmaz gömülen kordon bağım üç farklı ibadethanenin avlusundan fışkırıp karnıma dolandı, ab-ı hayatı tattım... Ve üç farklı dünya dehlizlerinin izlerini bir kez daha taşıdım, taşıyorum Allahuekber (Allah en büyüktür).
1- İçinde yaşadığınız şu zaman aynı anı paylaştığımız sanrılar, sana öyle gelmeler, başarı ve başarısızlıklar, göreceli düzlem “umut fakirin ekmeği umar ha umar dediğin” ummalar dünyası. Sınav vardı, de mi burda.. imtihanlar.. cevaplarını bilmediğin sualler ve sorumlular ve oyun ve eğlence...
2- Oraya, ummaktan sıkıldığın, tarafına uzanan kağıtları boş verdiğin, okulu kırdığın ezberci dayatılan derslerden, ihtimallerden kaçtığın, hiç ait olmadığını düşünüp dahil vedahi müdahil olmadığın bir tek sana umursamaz olan dünyanı hiçe sayıp, içinde gülüp eğlendiğin mesud bahtiyar olduğun, zahirdeki aynalara yalanlar söyleyip batındaysa bu yalanlara inandığın, en kötüsü de kendine en çok bu noktada haksızlık ettiğin bir hayal, düş dünyası...
3- Ve içinde herkesi barındırdığın, sevdikçe güzelleştiğin, hicret ettiğin, istikamet bulduğun ve O’nunla olduğun, saklı gizli yanlarını hep O’na paylaştığın, sığındığın, kaçtığın ve kendini bulup anlamlandırdığın, vehimlerin ve fikirlerin çift şeritli duble yollarda birbirine paralel şekilde özgürce harekette ettiği, sınırları olmayan ama ölçüsünü takvadan alan bir dünya, gönlün!
Ders – El Cevap’tan,
İsmail taşa yaslandı, elinde bıçağıyla ona yönelmekte olan babasına, emrolunduğun söz verdiğin şeyi yap baba, beni sabredenlerden bulacaksın, dedi.. Gözü yaşlı baba İbrahim, bıçağı oğlunun boynuna vurdu, bıçak kesmedi. sonra bir daha vurdu, bi daha, bi daha.. derken.. en sonunda oğluna zarar vermeyen bıçağı alıp hışımla taşa vurunca taşı yarılmış halde buldu.. İsmaili kesmeyen ama taşı ortadan ikiye yaran da neydi? İsmailin teslimiyeti ve İbrahimin adanışı.
Sonra dedim ki kendime,
dünyaları birleştirmeye hazır mısın Can Ahmet?
Teslimiyet ve adanışla, iyi bayramlar.
/Can Ahmet Vural
24.8.17.4
PAYLAŞ