CANDAN İNCİLER
Gerçekten profesyonellikten uzak, mesaj ve anlam değeri yüksek, kaliteli işler peşinde koşuyorum. Benim adım Can Ahmet ve ben çalışmalarımda ilah-i rızayı gözetiyorum.
Aksi, asr-ı saadeti yakalamam mümkün değil. Şu yaban çağa ayak uydurduğum söylenemez, onun için ileri atılıyor, ilerisini günüme taşıyorum. Varlığım bu kapsamda açığa çıkıyor, ihtiyacımdan bildiriyorum. Evet, bazen uyarıyor, bazen had bildiriyorum; çünkü ben aciz benliğimle mesaj taşıyorum. Gözlerimin deminden okunuyor hakikat, ancak okuma yazma bilmiyor insanlar, belki de bu sebepten bilmem kaç çeyrek asır aynı türküyü çığırıp aynı koreografı sergiliyorum.
Ben geçmişin izi, kaçık yarası… Bugünden geçip geleceğime erişiyorum. Rüyalarımı yaşamaktan usanıp uslanıyorum. Gerçekler ben sende beliriyorum. Yazmanı değil işaret dili tercümanıyım bu filmin, ne kadar başa sararsan sar nihayetinde kasedi başından kestiriyorum. Kaderimi ellerimle işleyip elmasa çeviriyorum. Ufuklarımda doğmamış sabahları umutlarımla söküp yabandan çalıyorum. Düşlerime tokum, düş kırıklarımdan nice umutlar çıkarıyorum ve kâbuslar ben sizden korkmuyorum.
Hatalarımdan dersler alıp sonucunu sebeplere bağlıyorum.
Ben bir ses işitiyorum, beni bastırıp adımıma infial olan.
Bir bahara yürüyorum, coşkulu çiçekli yoldan.
Çiçeklerin dikenleri batıyor canıma,
…ruhumu acılarımla doğrultuyorum.
Yenilgisi benken bu hayatın, muzaffer eri olarak sonlardan çağrılıyorum.
Hiçkimse böyle bir savaşı bırakamaz, savaş onu bırakmadığı sürece.
Ve meydanlar, sadece hatim ve/veya harp merkezleri değil, cengâverlerin yetiştiği eğitim bahçeleridir. Arazi ben seni toprağından belliyorum. Onun için işim artık seninle değil, toprağınla. Ölmeden sürüp gittiğim bu toprak elbet bir gün mahsulünü verecek, işte o gün ektiğimi biçeceğim tek kalemde. Ürünümün bolluğundan, hasadımın çeşitliliğinden sebeplenip kurda kuşa ikram edeceğim. Arz edeceğim bana sunulandan. Bu, hayatımın bana tattırdığı bir alışkanlık ve evet, aç kalmamak için yapacağım bunu o gün de, tıpkı bugün olduğu gibi…
Dur yahu! Yoksa o gün bugün mü? Ne zamandır yaşatıyorum ben, bu bendeki kıyameti? Elimin hamuruyla giriştiğim işler başıma bela. Kalbimde kargaşa ne vakte değin yarenlik eder bana? Soluklan evlat, soluğunu onlar kesmezden evvel, yoksa bu manzara güneş gibi yaklaşacak y/amacına.
Film şeridim başa sarar, ben Yâre doğru yol alırım. Yolum beni kuşatır. Güvenlik kalkanlarım tehlikelere açık, sağımdan solumdan yardımcılar ararım. Annemin duası sarar çevremi ve beni güvenle düze çıkarır.
Şimdi sorar bana içimden yükselen ses, “İman ediyor musun Can?” Bense kendisine; “Görmüyor musun?” Derim. “İnandım ve şahitlik ettim” Der, susar sesim. Ondandır hep sondan başa varır, arka sıraları gözetirim.
Şimdi sen söyle, böyle bir adam ne imtihana tutulur, ne de imtihandan ayrı tutulur. O düpedüz imtihan kesilir.
Rabbim sabır ve selamet versin. Ayaklarımızı dosdoğru yolda sabit kılsın. Şaşırtmasın.
Doğrusu, her sorunun cevabı, her derdin devası özümüzde saklı. Yaşanılan bunca devinim, tekdüze yaşantımızda meydana gelen bir gelişme ve doğumlara yakın çekilen sancı, mutlak keşfe karşılıktır. Ve ardından derim;
“Koyundaki can derdi, teslimiyet eksikliği.”
- / Can Ahmet Vural
6.5.2020.3
PAYLAŞ