REKLAM ALANI 1

Adım

Yürüdüğüm an şunu anladım, çoğunuz geçmiş bu yoldan ama pek azınız önemsemiş yolu. Ondan uzamış yol bu kadar, ondan çetinleşmiş şartlar, iklim ondan donmuş…

Ürperti geldi değil mi? İlk yazdığımda bana da aynı duygu cereyan etmişti. Onun için yazdım zaten, hep beraber altında kalalım diye. Kalalım ki üstesinden yine hep birlikte gelelim diye.

Sorumluluk herkese aynı oranda hakça öleştirildi, hala neyden kaçıyoruz?

Dur, ben cevap vereyim; kendimizden!

İşte bu yüzden kendi varlığımızı ortaya koyamıyoruz. Bu yüzden zor insanlarla zorlanmadan başa çıkmak gibi pembe rüyalara dalıp boy aynalarından kayıp gidiyoruz. Bu yüzden kendi gölgelerimize basıp sendeliyor, akabinde düşüyoruz. Sonra diyoruz ki, şehir düşüyor hacı. Görmüyor musun ülke düşüyor... Hadi oradan, biz düşüyoruz. Hayallerimize bakıp onlara amortisman payı ayırmalıyız. Ne de olsa elde değil bu dümen.

Bir gün 35/C’de seyahat ederken adamın biri omzuma dokundu ve, “görelim Mevla neyler neylerse güzel eyler evladım” diye buyurdu. O adam rahmetli Pir. İbrahim Hakkı değildi elbette ama toprağındandı. Belli ki semtinden, mahallesinden, ülkesindendi. Bize uzak ya o yüzden diyorum.

Fakirhanemdeyim dümen elimde, Youtube’dan acıklı bir parça açmışım içim ve karnım kıyım kıyım ancak zihnim açık yazmaya başladım. Gelmesi muhtemel kitabım ‘Adım’ı derlemeye kendine getirmeye adam etmeye çalışıyordum. Birden kitabımın ekran görüntüsünü fotoğraflandırmak ve tumblr üzerinden paylaşmak geldi aklıma. Bunu yaparken de resmin altına kitaba dair birkaç satır yazayım dedim ve şunlar döküldü yüreciğimden;

Hayatınızda hiç ayağa kalkmamış biri, size nasıl yürüyebileceğinizi ve de dengede durabileceğinizi öğretiyor. Olacak iş değil ama hayal et, belki bir gün hayallerin gerçek olur.

Kitabı kime atfedeceğim merak unsuru olursa şayet, bir gün kent meydanında; “oğlum biz hayatımıza dair iki satır bir şey yazmaya cesaret edemezken sen yüreğini eline alıp konuşturmuşsun, helal olsun sana” diyerek yanıma yaklaşan roman ablama ithaf ediyorum.

Çoğu zaman kendi gerçeklerimize odaklanıp onları kabul ederek onlarla uzlaşmayı, anlaşmayı ve yüzleşmeyi öğrenmemiz gerekirken tam tersine hayata karşı savunma mekanizmaları geliştirip, kılıçlarımızı kuşanıp, Allah Allah naraları atarak onların üzerine yürüyoruz. Sonra ne mi oluyor, kendimizi harcıyoruz. Ne gerçek iflah oluyor ne de biz. Güvensizlik ortamı doğuruyor ve zanlarımızın kurbanı oluyoruz.

Bu gibi durumlarda naçizane tavsiyem, savaşmayın paylaşın! Zira zafer paylaştıkça sizindir ve hayat amacı paylaşmaktan ibarettir.

2 Ağustos Cumartesi Reşat Oyal Kültürpark içindeki yerleşkemizde Kas Der –Bursa’da bayramlaşma töreni gerçekleştirdik. Bu tören mucibince hazırladığımız Aile ve İletişim konulu brifinge deneyimlerini paylaşmak üzere çok değerli hocamız Eğitimci/Yazar Hakkı Güleç Beyefendi katıldı. Hasta ve hasta ailelerinin hayatlarına iştirak eden hocamız sorunlara ilişkin yapıcı önerilerde bulundu. İlişkilerimi yeniden gözden geçirebileceğim sağlıklı ve de mantıklı kararlar alabileceğim yeni bir döneme girmeme zemin hazırladı bu eğitim. Kendilerine teşekkür ederken hocamızın yaşantımızdan çıkardığı tespitlerine değinmek isterim;

2 Ağustos 2014 Yer Bursa Kültür Park Kas Der için düzenlenen eğitim seminerindeyim. İyi ki katılmışım düzenleyenlere teşekkür ederim ve iyi ki katılmışım ki gözlerden kaçanları görebildim...

Gördüm ki insanların en mutlu olanları mutluluk verenlerdir.

Gördüm ki en engelli olanlar, kendilerini engelleyenlerdir.

Gördüm ki kanıksandığı için sıradan gibi görünen "Sağlık olsun" lafı, en çok da ruh ve akıl sağlığı içindir.

Gördüm ki bir şey olabilmek için çırpınan mutsuzların yanında, insanlar için bir şeyler yapabilenler mutlu olabilenlerdir.

Gördüm ki gelecek hedefleri olanlar için hiç bir şey engel değildir

Gördüm ki ne kadar değil, nasıl yaşadığın ve neler yapabildiğin daha önemlidir

Gördüm ki yaşı, rengi, inancı ne olursa olsun tüm insanları birleştiren kaynaştıran sorunların ortak oluşudur.

Gördüm ki daha çoğunu görebilmek için daha çok insana dokunmak, onları anlamak, onlarla bir olabilmek ve onlardan öğrenebilmek hayatın gözden kaçırdığımız tüm yönlerini… Daha da fazlasını görmemi sağlayan ve sağlayacak olan Can Ahmet Vural'a saygı ve sevgilerimle Eğitimci/Yazar Hakkı Güleç

Bizler Hakkı beyden, Leyla hanımdan daha nice yüce gönüllü insanımızdan ne mi gördük, karşılıksız vermeyi. Elinde hiçbir şey yoksa değer vermeyi; değer verdiniz, değer görün hocam.

Soruyorlar bana, nasıl aştın, daha da nasıl aşıyorsun Can Ahmet Vural? Dönüp onlara şöyle diyorum; severek, çok severek!

Sene 2002 on dört ya da on beş yaşlarındayım, annecimle evdeyiz, bahçede sohbet ediyoruz, kapımız çaldı. Komşumuzun oğlu Ali; “Emine teyze şu taksinin içinde bir kadın var, sizinle görüşmek istiyor” dedi. Annem ağır adımlarla taksiye gitti. Sonra ne mi olmuş? Annem anlattı.

Gelen Kara Davut mahallesinde ikamet eden bir kas hastası abimizin annesiymiş. Annem karşılıklı diyaloglarını ağlayarak anlatmıştı. Demiş ki teyzemiz, Emine kızım ben gidiyorum, ölüyorum. Oğlum Ş.P. size emanet, derneğinize emanet ona iyi bakın.

Aradan bir hafta geçti geçmedi, annem beni okula taşırken dedi ki, dur Ş.P. Abine bir uğrayalım. Uğradık. Öğrendik ki teyzemiz vefat etmiş.

Ş.P. Abimiz benden hallice bakıma muhtaç biçare. Durumu günbegün kötüye gidiyor. Kardeşleri hayırsız. Komşularının ve bir kiracısının yardımıyla hayatını idame ediyor. Ona bakmaları için parada almıyor kiracısından. Parayı ne yapacak? Vefat etse haberimiz olmayacak. Her gün gözetmemiz neredeyse imkânsız. Muntazaman telefonla konuşuyor ihtiyaçlarına karşılık vermeye çalışıyoruz. Ş.P. abiye sosyal yardımlar çıkardı annem. Evde bakım hizmetlerini seferber ettik onun için ama yeterli değil. Kardeşimiz 7/24 bakıma muhtaç. Huzureviyle konuştuk 65 yaş sınırı engeline takıldı Ş.P. bey. Özel bakım merkezleri daha duygusal yaklaştı olaya, geliri 541 liranın üzerinde olduğu için kabul etmediler bu abiyi. Zira kabul ederlerse devletten iki askeri dolgun ücreti alamıyorlar. Devletin imkânları var ama yetersiz. Şunu demek istiyorum Ş.P. abimiz hepimizin kanayan yarası. Ama özellikle bizim. Ne de olsa annesi bizim başkanlarla görüşmedi, annemle görüştü. Ses oldu, nefes oldu, umut oldu. Allah’tan duyarlı bir Başbakanımız var da bizleri dinleme nezaketini göstererek bir özel bakımevi projesinin startını verdiler bizim riyasete. Yoksa içine tüküreyim ben bu yazının.

Onu diyorum sayın okur; attığın adımlar belirliyor bu yazıyı. Attığınız adımlar oluşturuyor cv’lerinizi.

Aile İl Müdürü Sunay Hanım ve BTSO Meclis Başkanı Remzi Bey ortak yaramızı sahiplendiler. Sadece şunu demek istiyorum başta özür dileyerek,

Arkadaşlar şükredelim. İlimizde artık bir bakım sarayı inşa ediliyor. Yükselen sadece dualarımız olsun!

İşaret ediyorum, huzur sarayı bizler için ideal. Zaten dönemin Yıldırım Belediye Başkanı Sn. Ramazan Altınöz bizler için hazırlamıştı o yerleşkeyi, değerini bilemedik. Şimdiki Başkanıma sesleniyorum, Sn. Edebali sloganınıza itaatten, insanımızı yaşatalım ki devletimiz yaşasın! 

Şayet sorarlarsa bu evin adı ne olsun diye, Umut Evi olsun diyeceğim.

Umut Öztürk kardeşimize atfen. Seni unutmadım kardeşim, bu başarı ettiğin duaların bir yanıtıdır.

Cv’lerimiz aydınlık ve berrak olsun.

07.08.2014

Can Ahmet Vural


PAYLAŞ
REKLAM ALANI 11