Taşlama, Aynala!
George Bernard Shaw ’dan aldığımız ilhamla, Yaşlandığımız için mi oyun oynamayı bırakırız, yoksa oyun oynamayı bıraktığımız için mi yaşlanırız? Bu bilinmez ama özellikle son günlerde oynadığımız oyunları derhal sonlandırmalıyız.
Gelişen ve gelişmekte olan olaylar silsilesi biz(ben)im gibi yarım akıllıların zanlarından, öngörülerinden kabul, çok daha ötedir. Daha ileri gidersek hayır bildiğimizde şer, şer bildiğimizde de hayır vardır. İnsanız, sonuçta yanılabiliriz. Bilim de yanılabilir, bilgi de. Biz biz olmalıyız ki mutlak surette aradığımızı hakikati takip etmeliyiz. Işığımız, rengimiz, dokumuz ve nazarımız hep hakikat olmalı. Ve bunu yaparken de kesinlikle hakikatten sapmamalıyız.
Arkadaşlarla oturuyoruz gelecekten kaygılı, ek iş falan yapalım diyoruz… Bir tatminsizlik bir huzursuzluk ki sorma, onlara dönüp dedim ki, “biz aslında harcamayı bıraksak, kazanmaya da ihtiyaç duymayız.”
Bu yazımda bir vitrin çalışması yapmayı umarak tüm insanların en tabi hakkı olan Eğitim’e ardından doğan İstihdam’a vurgu yapmayı umuyorum.
Öncelikle eğitim, ayrım yapılmaksızın her insanın hayatında alması gereken en tabi, en doğal yaşamsal hakkıdır. Anayasamızın 42. Maddesinde de, "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.’ İfadesi yer alıyor. Peki, hangimiz bu ilkeyi dikkate alıyor? Bu hakkını yarı bıraktıklarımız, dışarıda bıraktıklarımız son derece üzülerek ifade ediyorum ki bizlerin devletimizin ve milletimizin müşterek kanayan yarasıdır.
Üniversite çağına kadar hep annemin desteği ile geldim. İlkokula başladığımda okulumda bir rampa yoktu; anneciğim, öğretmenlerim ve arkadaşlarımın yardımıyla okul basamaklarını aşıyordum. Bu böyle tam 6 yıl sürdü. 1. Sınıfa gider iken okul idarem sağ olsunlar beni özel alt sınıfa kaydettiler. İlk arkadaşlarım zihinsel yetersizlikleri olan bir grup özel kardeşimdi. O sıralar o kardeşlerimle aramızdaki bağı anlayan Sabahattin öğretmenim benim normal sınıfa kaydolmam gerektiğini savunarak kaynaştırmaya tabi tutulmamı sağlamıştı. O zamanlar 90’lı yılların Türkiye’siydi.
O zamandan bu zamana ne değişti, yasalar, yönetmelikler, eğitimciler, siyasetçiler.
Kâğıt üzerinde her şey…
Oysa sahadaki zihniyet aynı zihniyet…
Hürriyet hala esir.
O zamanlardan bu zamana pek fazla Sabahattin öğretmen yetiştiremedik belki ama toplum olarak bazı şeylerin idrakine vardık. “zorla güzellik olunmayacağının, insanlara önce insanlıklarını sevdirmemiz gerektiğinin” gibi…
İstisnalar kaideyi bozmaz ama şunu iyi belleyin hakikati bombalar.
Manisa’daki hastalıktaş kardeşimin dramıyla sarsıldım. Babasının sırtında okula gidiyor sınıfı ikinci katta. Babası tüm girişimlerine rağmen sınıfı zemin kata aldıramıyor. En sonunda bu manzara haber oluyor. Babanın belinin önemi yok, çocuğun azminin, isteğinin, şevkinin önemi yok. Okuyup n’apıcak doktor mu olacak? Otursun evinde. Ne de olsa onlardan ne köy olur ne kasaba öyle değil mi?
Kazın ayağı öyle değil işte.
Hakikat dediğin onlarsız olmaz.
Tüm illerde okulların taranması, fiziksel ihtiyaç ve donanımlarının giderilmesi, özel öğrencilerin engelsiz refakatçili taşımacılık hizmetlerinden etkin yararlanmaları insanlığımızın, gelişmişliğimizin, eğitimimizin bir parçası ve en önemli gereğidir.
Bunlarda vaatler arasında olsaydı, iyiydi.
Dürüstlüğünüz için teşekkürler. Nasipse istihdamı da bir sonraki yazımda yazarım.
Her kesimden herkesin kazanmasına izin verdim, şimdi ben yoldan çekilip kaybetmeye gidiyorum.
/Can Ahmet Vural
08.10.2015.4
PAYLAŞ